“Şehidallah” suresinin nüzul sebebi nedir?
“Şehidallah” adında bir sure mevcut değildir, sadece Allah’ın kendi vahdaniyetine şehadet ettiği bir ayet bulunmaktadır. Hadislerde ve ardılınca müfessirler arasında bu ayete “şehidallah” ayeti denmektedir.[1] “Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adaletle şahitlik ettiler. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”[2]

Bu ayetin nüzul sebebi hakkında şöyle nakledilmiştir: Hz. Peygamberin (s.a.a) Medine’ye gelişinden sonra Şam Hıristiyanlarından iki kişi Medine’ye gelir ve birbirine bu şehir ahir-i zaman peygamberinin zuhur edeceği şehre ne kadar benzemektedir diye söyler. Onlar, Hz. Peygamberin (s.a.a) yanına gelir, onu sıfatlarından tanır ve sen Muhammed misin diye sorarlar. Hz. Peygamber (s.a.a) evet der. Onlar, Ahmed diye bir lakabın da var mıdır diye sorarlar ve Hz. Peygamber (s.a.a) evet der. Onlar, senden bir soru soracağız ve eğer doğru cevap verecek olursan, seni tasdik edecek ve iman edeceğiz derler. Hz. Peygamber (s.a.a) de sorun der. Onlar, Tanrının kitabında yer alan en yüce şehadet nedir, diye sorarlar. Burada yukarıdaki ayet iner, bu iki şahıs Hz. Peygamberi (s.a.a) tasdik eder ve Müslüman olur.[3]

Bu ayetin tefsirinde de detaylı bahisler bulunmaktadır[4] ve biz burada konuya özet olarak değinmeyle yetiniyoruz. Ayetin en önemli kısmı, Allah’ın kendi vahdaniyetine şehadet etmesidir. Allah’ın şehadetinden kastedilen, sözlü değil, ameli ve fiili şahadettir; yani Allah tek bir düzenin yönettiği, kanunları ve programı her yerde bir sayılan ve gerçekte birbirine bağlı bir birim ve bir düzen olan evreni yaratarak, pratikte evrende Tanrı ve mabudun birden fazla olmadığını ve her şeyin bir kaynaktan beslendiğini göstermiştir.  Bundan dolayı bu tek düzenin icadı, Tanrının kendi zatının bir olduğuna değin şehadet ve tanıklığıdır. Melekler ve bilginlerin şehadet ve tanıklığı ise daha çok kabul etme boyutuyladır. Onların her biri kendi üstün sözleriyle bu hakikati itiraf etmektedirler. Elbette melek ve bilginlerin tanıklığının ameli boyuta da vardır; zira onlar sadece O’na tapar ve başka hiçbir mabuda baş eğmezler.[5] Aynı şekilde Yüce Allah ilgili ayette şöyle buyurmaktadır: İlim sahipleri, O’nun dışında bir mabut olmadığına şehadet eder. Bu, her ilim sahibinin Tanrının afakî ve derunî ayetlerinden O’nun birliğini kesin bir bilgiyle idrak etmesidir; zira bu ayetler onların tüm duyularını kuşatmakta ve akıllarına nüfuz etmektedir.[6] Aynı şekilde “la ilahe illa huve” tevhit kelimesinin tekrar edilmesinin nedeni, Tanrının vahdaniyetini vurgulamak içindir.[7]


[1] Tabersi, Fazl b. Hasan, Mecmeu’l-Beyan Fi Tefsiri’l-Kur’an, Mukaddime: Muhammed Cevad, c. 2, s. 717, İntişarat-ı Nasır Hosrov, Tahran, çap-ı sevvom, 1372 ş.
[2] Ali İmran, 18.
[3] Vahidi Nişaburi, Esbab-ı Nüzul, Tercüme: Zekaveti Feragozlu, s. 53, Ali Rıza, Neşr-i Ney, Tahran, çap-ı evvel, 1383 ş.
[4] Örnek için bkz: Fahrettin Tazi, Ebu Abdullah Muhammed b. Ömer, Mefatihu’l-Gayb, c. 7, s. 168-171, Dar-u İhyai’t-Turasi’l-Arabi, Beyrut, çap-ı sevvom, 1420 k.
[5] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, c. 2, s. 467, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, çap-ı evvel, 1374 ş.
[6] Tabatabayi, Seyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan, Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 3, s. 115, Defter-i İntişarat-ı İslamî, Kum, çap-ı pencom, 1417 k.
[7] Fadlullah, Seyid Muhammed Hüseyin, Tefsir-i Min Vahyi’l-Kur’an, nc. 5, s. 271, Daru’l-Melaik li-Tebaati ve’n-Neşr, Beyrut, çap-ı dovvom, 1419 k.